Ögeler etikete göre görüntüleniyor: Esneklik

Almanak 2014kapakBu metin kapitalist üretim süreçlerindeki sömürüyü, tahakkümü ve eşitsizliği maskeleyen “esneklik” kavramının ve/veya söyleminin bir mit olduğu ön kabulüyle, bu mitin (toplumsal) cinsiyet ve işçilik süreçleri üzerinden okunmasına içkindir. Metni yazan, temas ettiği her metinden doğru “yaşamın kendisini bir metin” olarak tasavvur etmektedir. Bu sebeple yazıya dökülenler bir okuma sürecinin transkripsiyonudur.

(TOPLUMSAL) CİNSİYET ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

“Önce cinsiyetin ve/veya toplumsal cinsiyetin nasıl hangi yollarla verildiğini sormayan ‘verili’ bir cinsiyetten ya da ‘verili’ bir toplumsal cinsiyetten bahsedebilir miyiz? Zaten ‘cinsiyet’ nedir ki? Doğal mıdır, anatomik midir, kromozomlarla mı alakalıdır, yoksa hormonal midir? Peki feminist eleştirmen, bu tür ‘olguları’ bizim için saptadıkları iddia edilen bilimsel söylemleri nasıl değerlendirmeli? Cinsiyetin tarihi var mıdır? Her bir cinsiyetin farklı bir tarihi veya tarihleri mi vardır? Cinsiyetin ikiliğinin nasıl tesis edildiğini anlatan bir tarih, ikili seçeneklerin değişken bir inşa olduğunu teşhir edebilecek bir soykütük mevcut mu? Cinsiyete dair doğal görünen olgular, çeşitli bilimsel söylemler tarafından başka bir takım siyasi ve toplumsal çıkarlar uğruna söylemsel olarak mı üretilmişlerdir? Eğer cinsiyetin değişmezliğine itiraz edilirse belki de ‘cinsiyet’ denen bu inşanın da toplumsal cinsiyet denli kültürel bir inşa olduğu; hatta belki de ‘cinsiyet’in aslında zaten başından beri toplumsal cinsiyet olduğu, yani cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımın aslında ayrım falan olmadığı ortaya çıkar (Butler, 2008: 51–52).”

Ek bilgiler

  • Yazar Özge Sever
  • Yıl 2014
Yayınlandığı kategori Ekonomi

Almanak 2014kapakKapitalist dünya ekonomisinin derinleşen krizine bağlı olarak, Türkiye’de 1970’li yılların sonlarından itibaren yapısal uyum programları uygulanmaya başlanmıştır. Dünya kapitalizminin yaşamış olduğu kriz sonrası başlatılan yeniden yapılanma sürecine bir biçimiyle eklemlenen Türkiye’ye biçilen rol, daha çok mutlak artık değer yaratma sürecine tekabül eden, emek yoğun üretim yapmak olmuştur. Böylece sürecin önemli aktörleri olan IMF ve DB öncülüğünde yürütülen istikrar programları çerçevesinde, 1980’lerde başat hale gelen eğilim; emek piyasalarında esnekleşme olmuştur (Özar ve Ercan, 2004).

Bu süreç, TİSK, TOBB ve TÜSİAD’ın “Esneklik Konusundaki Ortak Görüş ve Önerileri” metninde şu şekilde ifade edilmektedir: “Hızlanan küreselleşme, ivmesi sürekli yükselen teknolojik gelişme ve hem iç hem de dış pazarlarda her geçen gün keskinleşen rekabet şartları, işletmeleri değişen koşullara hızla uyum sağlamaya mecbur tutmaktadır.” Ancak, “1970’li yıllardan itibaren dünyada büyük önem kazanan ve uygulamaya konulan esnekliğin ülkemizde büyük ölçüde sloganlarla tartışılması ve uygulamaya geçirilememesi, kalkınmanın aleyhine olmuştur.”

Bu tespitten hareket eden ortak görüş ise, “yeterince esnek olmayan katı iş hukuku kuralları” kalkınmayı olumsuz etkilemekte ve iş yaratmak yerine istihdamı geriletmektedir” şeklindedir. O halde “artık, çalışma hayatındaki koruma fonksiyonu; rekabet gücü, üretim, esneklik, istihdamı koruma ve geliştirme gibi kavramlarla birlikte ele alınmalıdır.” Çünkü sermayenin temsilcilerine göre, “esneklik çoğu ülkede istihdamı teşvik eden ve işsizliği önleyen bir araç olarak görülmektedir.” Dolayısıyla da, “en büyük sorunun işsizlik olduğu ülkemizde istihdam artışına yönelik çabalar arasında esnekliğin de yerini alması” kaçınılmaz hale gelmektedir.

Ek bilgiler

  • Yazar Özcan Evrensel
  • Yıl 2014
Yayınlandığı kategori Ekonomi

Almanak 2014kapakDünya çapında büyük bir değişime neden olan ve kapitalizmin “altın çağı” olarak nitelendirilen 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemin bitimini haber eden yapısal kriz, 1970’ler boyunca dünya ekonomisini büyük oranda sarstı. Bu sarsıntı, yine dünya çapında çok ağır toplumsal olayları tetikledi. İç savaşlarla, darbelerle, çöküşlerle ve işçi hareketlerine karşı devlet şiddetiyle geçen olağanüstü yirmi yılın ardından kapitalizm yeni bir yapılanma adımlarını atmaya başladı. Bu yapılanma aynı zamanda Türkiye’nin dünya sermayesiyle bütünleşmesinin ve aynı zamanda dünya sermayesinin de Türkiye ekonomisinin olanaklarına sınırsız biçimde ulaşmasının kapılarını açtı (Ercan, 2004: 20).

Yeni yapılanma ekseninde gelişen üretim biçiminin değiştirilmesi organizayonu, sermayenin de bir bütün olarak yeniden yapılanmasını beraberinde getirdi. 1980’lere kadar artan sermayenin organik bileşimi, kriz koşullarıyla birleşince, sermayenin yeni bir örgütsel dizaynı gerekli görüldü. Sermayeyi bir sosyal olgu olarak düşündüğümüzde bu yeniden dizaynın üretimin en önemli unsuru olan emek gücüne de yeni bir biçim vermesi gerektiğini anlarız. Tam da bu anlamıyla emek gücü olağanüstü bir alt üst oluş sürecinin içerisine çekildi.

Ana akım iktisadi çalışmaların içerisinde 1980 döneminin ardından, iktisadi büyümenin önündeki en önemli engellerden biri olarak emek gücü piyalarındaki katılık tartışılmaya başlandı. Küresel ekonominin yapısal bir dönüşüm geçirdiğine işaret edilerek emek gücü piyasalarının, esnekleşmesi gerektiği görüşleri ortaya atıldı (UİSB, 2014; 26). Post fordizm olarak tarif edilen günümüz üretim koşullarında çeşitli malların küçük ölçekli üretildiği, talebin üretimi yönlendirdiği, işletme ölçeklerinin küçüldüğü, çalışma ilişkilerinin çeşitlendiği tespitleri yapılarak artan iç ve dış rekabete direnebilmenin yolu olarak emek gücü piyasalarının esnekleştirilmesi yüzlerce çalışmanın konusu oldu.

Ek bilgiler

  • Yazar Ali Emre Mazlumoğlu
  • Yıl 2014
Yayınlandığı kategori Ekonomi

Almanak 2014kapakBu çalışmada günümüz kapitalist üretim tarzının yeni bir özelliği olarak belirtilen esneklik yaklaşımı çeşitli yönleriyle ele alınacaktır. Tarihsel bir üretim tarzı olarak kapitalizm, tarihsel gelişim süreci içinde gerek ideolojik hegemonya olarak gerek üretim tarzının tekniği olarak gerekse emek süreçlerinin ve emeğin denetimi olarak birçok farklı aşamadan geçerek günümüze gelmiştir. Bugün gelinen noktada esnek üretim tarzı, esnek işgücü piyasaları ve esnek birikim tarzı bir fenomen olarak ortaya çıkmıştır. Ancak yeni olan sadece esneklik yaklaşımı değildir. Esneklik ile beraber alt sözleşme ilişkileri, ekonomide kayıtdışı oranının hızla yükselmesi, işgücünün enformelleşmesi, sermayenin daha önceden aklından geçmeyen alanların kâr alanı olarak ortaya çıkması yani herşeyin gittikçe metalaşması “yeni” kapitalizme özgü olgular olarak değerlendirilebilir.

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine, ücretli emek sömürüsüne dayanır ve tam anlamıyla bir sömürü mekanizması olarak işler. Farklı üretim tarzlarını dönüştürür, kendine benzemeyen ne varsa sermaye birikiminin ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirir. Bir taraftan sürekli toplumu, devleti, üretimi ve sosyal alanı düzenleyici kurallar koyarken, diğer taraftan kendi koyduğu kuralları istediği zaman değiştirebilme esnekliğine ve serbestliğine sahip olmak ister. Liberalizmin temel felsefesini oluşturan ve Adam Smith tarafından ifade edilen “Laissezfaire, laissezpasser!” (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!) anlayışı, söz konusu serbestliğin (esnekliğin) en temel sloganı olarak bilinmektedir.

Ek bilgiler

  • Yazar Cihan Karabulut
  • Yıl 2014
Yayınlandığı kategori Ekonomi

Almanak 2014kapak“İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862’de bu madende göçük, 204 kişi ölmüş. 1866’da 361 kişi ölmüş İngiltere’de. İngiltere’de 1894 patlama 290. Fransa’ya geliyorum 1906 dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası. … Daha yakın dönemlere geleyim diyorum, Japonya 1914’de 687. … Bakın Amerika. Teknolojisiyle her şeyiyle. 1907’de 361 kişi. … Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var.

… Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.”

Yukarıdaki sözler, 13 Mayıs 2014 günü Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan cinayet gibi maden kazasında 301 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından dönemin Başbakanı, günümüz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, kazadan 24 saat sonra yaptığı ilk açıklamada sarf edildi. Erdoğan’ın sunduğu tarihi bilgiler doğru, evet; maden ‘kaza’ları konusunda yapılacak kronolojik bir çalışmada rahatlıkla herkesin ulaşabileceği veriler. Literatürde ‘iş kazası’ denilen bir ‘olay’ da var, evet. Yalnız Erdoğan, bu veri setiyle yaşanan faciayı olağanlaştırmaya çalışırken benim ilgim – ve öyle sanıyorum pek çok kişinin de ilgisi – kendisini, 2015 Türkiye’sini 1860’lar İngiltere’si ya da 1900’lerin başındaki Amerika ve Japonya ile kıyaslama yapmaya sevk eden ‘fıtrat’ın üzerindeydi. Ve bu ‘fıtrat’, maden sektörünün değil birikim rejiminin fıtratıdır.

Bu yazı aynı verilerden yola çıkarak oldukça farklı okumaların yapılabileceğini, gerçeğin bilgisinin oluşumunda bu farklı okuma tercihlerinin ne denli etkili olduğunu ortaya koyma denemesidir. Bu bağlamda 1980 sonrasında dünyada ve Türkiye’de birikim rejiminin fıtratı gereği yaşanan tarihsel gelişmeler, esneklik fenomeni ile birlikte ele alınacak ve aralarındaki ilişki analiz edilmeye çalışılacaktır.

Ek bilgiler

  • Yazar Beste Bal
  • Yıl 2014
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi
Ara...