Ögeler etikete göre görüntüleniyor: Özelleştirme

Almanak 20092000’li yıllarda Türkiye’de ve Dünyada kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ile sadece iş güvencesi değil aynı zamanda gelir güvencesi de ortadan kalkıyor.  Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, kadın işsizliği ve yoksulluğunda yaşanan artış kadar kadınların, yeniden üretimin özelleştirilmesi ile ev içi faaliyetlerinde daha fazla yoğunlaşması anlamına da geliyor. Özelleştirmeler sonrasında esnek çalışma koşullarında iş güvencesiz çalışmanın kamuya göre çok daha yaygın olduğu özel sektörde artan kadın istihdamından söz etmek mümkün. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi,  bir yandan artan işsizlik oranları karşısında düşük ücret ve esnek çalışma koşulların tercih edilir olması, diğer yandan başta sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ile ev içi emeğin daha yoğun ve daha özel bir toplumsal anlama bürünmesine, karşılıksız bakım emeğinin ön plana çıkmasına neden olmaktadır.

2000’li yıllarda kadın emeğine ilişkin gerçekleri gizleyen mitlerin arka planında kamusal alanda yaşanan daralma ile devletin değişen işlevini görmekteyiz. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ile “güvencesizlik” metaforu sadece iş güvencesini değil, emeğin yeniden üretiminde yaşanan özelleştirme ile artan yoksulluk ve işsizliğin yarattığı gelir güvencesizliğini de içermektedir.  Bu sürecin kadınlar üzerindeki etkisi, salt istihdam odaklı bir bakışla emeğin feminizasyonu olgusu üzerinden değil, yoksulluğun ve işsizliğin feminizasyonuna neden olan yeniden üretim faaliyetlerinin özelleştirilmesinin, karşılıksız bakım emeği üzerine yüklediği “yükler” üzerinden tartışılmalıdır.

Ek bilgiler

  • Yazar Başak Ergüder
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Kadın

Almanak 20092000’li yıllar Türkiye’nin iktisadi ve toplumsal yapısında önemli dönüşümlere tanıklık etti. Türkiye tarihinde 1980’lerde başlayan dönüşüm, 2001 krizinin ardından gelen sermayenin yeniden yapılanma süreciyle yeni bir aşamaya girerek, 2009’a dek sürdü.

Yaşanan dönüşümün önemli bir yanını özelleştirmeler oluşturuyor. 2000’ler boyunca Türk Telekom, TÜPRAŞ gibi dev devlet işletmelerinin özelleştirilmesini ‘izledik’.  Sürecin bir başka yanında ise  tarımsal yapılarda yaşanan dönüşüm duruyor. Daha düne kadar tarımda kendine yeter bir ülke olan Türkiye’de bugün devlet tarıma desteğini kesmiş, küçük üretime dayalı tarım bitme noktasına yaklaşmış durumda.

TEKEL’in özelleştirilmesi ve tütün üretiminin gerilemesi ise yukarıda belirtilen iki can alıcı gelişmenin tam kesişiminde yer alıyor. 2008 tarihinde özelleştirilmesi tamamlanan TEKEL, istihdam ölçeği ve tarımsal ürün olan tütüne dayanması bakımından Türkiye’de sanayi ile tarım arasında bir köprü işlevi taşımaktaydı. TEKEL’in özelleştirilmesi TEKEL işçileriyle birlikte tütün yetiştiricilerini de çok olumsuz etkiledi.

TEKEL’in özelleştirilmesinin tarıma ve tütün üreticilerinin hayatlarına etkisini yerinde görebilmek amacıyla 2009 Ağustos’unda Bafra yöresinde tütün ekimi yapan çiftçilerle görüştük. Görüşmelerimiz Bafra’da tütün ekiminin az da olsa sürmekte olduğu köylerden biri olan Elişi Köyü’nün 70 haneli Erikli Mahallesi’nde gerçekleşti. Erikli, 1912 yılında Priştine’den göçen Arnavutların yaşadığı mahalle. Her ailenin toprağı var ve aile tarımı yapılıyor. Aile üyeleri ücretsiz aile işçisi olarak tütün tarlalarında çalışıyor. Ancak beş altı sene öncesine kadar hemen her hanenin tütün ektiği mahallede 2009 itibariyle tütün eken on hane kalmış durumda.

Köylülerle görüşmelerimiz sonunda TEKEL’in özelleştirilmesi ile tütün ekiminin çok azaldığını bulguladık. Devletin tütüne verdiği desteği aşamalı olarak çekmesiyle gerileyen tütün üretimi 2009 yılında durma noktasına gelmiş. Bu noktada 2009 tarihi önemli çünkü devlet 2009 itibariyle köylüyle alım sözleşmesini durdurmuş bulunuyor. Artık çiftçilerin büyük çoğunluğu tütün ekmeyi bırakmış. Bafra’nın bir başka köyü olan Tütüncüler köyünde de görüşme yaptık. Ne ironiktir ki adını tütün eken çiftçilerden alan 250 nüfuslu köyde bugün sadece iki aile tütün ekmeye devam ediyor.

Ek bilgiler

  • Yazar Melda Yaman Öztürk
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Tarım - Orman

Almanak 20091980 sonrasında Türkiye’de yeni liberal politikaların eşlik ettiği ihracata dayalı büyüme modeli ile birlikte hizmetlerden sanayiye, sanayiden tarıma yeniden yapılanmaya başlamıştır. Bu yeniden dönüşüm sürecini başlatan etkenler; içsel koşulların getirdiği iradi isteğin yanı sıra dışsal koşulların zorunlulukları olmuştur.

Sosyal devlet olma halinden piyasa devleti olma haline geçiş sürecinde kamu harcamaları daraltılmış, özelleştirme ve ticarileştirme uygulamalarına geçilmiştir. Böylece Kamu İktisadi Teşekkülleri özelleştirilmeye başlanmış, teşvikler uluslararası arenada rekabet avantajını sağlayan sektörlere yönelik olmasıyla tarım gibi devasa sektör bir kenara itilmeye başlanmıştır. Bu itilme tarımsal istihdamda çözülmeyi getirirken diğer yandan tarımsal sanayiler ve küçük çiftçiler için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.

Yeni başlangıçları yapan tarımsal sanayiler ve küçük çiftçiler içinde başında ise çay üreticileri gelmektedir. Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı olan çay üretiminde yaş çay alımının yapan işleyip pazarlama olanaklarını gerçekleştiren bir Kamu Devlet Teşekkülü olan ÇAYKUR özelleştirilecektir. Özelleştirme sürecinin olumlulaştırma ve geçişi kolaylaştırmak adına 2006 yılında kurulan Ulusal Çay Konseyi ile 2010 yılında Çay Borsası’nın açılması öngörülmüştür. Bunun yanı sıra çay üretiminde de sözleşmeli çiftçilik uygulamasına geçilmeye başlanmıştır.

Ek bilgiler

  • Yazar Berna Güler Müftüoğlu
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Tarım - Orman

Almanak 2009Şekerin ve Şeker Sanayinin Tarihçesi Şeker ihtivası yüksek meyveler ile diğer bitkilerin öz suları ve bal insanlık tarihi boyunca en sevilen besin maddeleri oldular. İsveç ve İspanya’da bazı kayalar üzerine çizilmiş ve Taş Devri’ne ait olduğu tespit edilen resimler, insanoğlunun onbinlerce yıldır yabani arılardan bal elde ettiğini göstermektedir. İnsanoğlu baldan sonra şeker ihtiyacını şeker kamışından sağladı.

Şekerin anavatanı olarak Doğu ve Güneydoğu Asya kabul edilmektedir. PasiŞk Okyanusu’ndaki adalarda Polynesialılar 5.000 yılı aşkın süredir şeker kamışından şeker elde etmektedir. Şeker konusundaki net belgeler MÖ 510 yılına dayanmaktadır. O tarihlerde Hindistan’a sefer yapan Pers İmparatoru Darius, İndus Nehri boyunca şeker kamışı yetiştirildiğini ve halkın bunları gıdaları tatlandırmak için kullandıklarını gördü. O zamana dek gıdalarını tatlandırmada bal kullanan Pers halkı şeker kamışına “arı olmadan bal üreten kamış” adını verdi.

200 yıl sonra Asya’nın batı kısımlarını fetheden Büyük İskender “kutsal kamış” adını verdiği şeker kamışını beraberinde götürerek, Akdeniz ülkelerine ve Afrika’nın doğu kıyılarına şekeri tanıttı.

Hindistan halkı, Gupta sülalesi yönetiminde oldukları MS 350 yıllarında şekeri nasıl kristalize edebileceklerini keşfetti.

Ek bilgiler

  • Yazar Ahmet Atalık
  • Yıl 2009
  • Kurum TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı
Yayınlandığı kategori Ekonomi

Almanak 2008Karlı bir kış günü evlerini, ocakta yemeklerini, çocuklarını, eşlerini ve hatıralarını geride bırakıp,

Türkiye’nin “köşe”lerinden kalkıp

“ekmek parası” için İstanbul yollarına düşen kadın sigara işçilerine,

suskun, güçlü, affedici neşelerine…

Özelleştirmeler 1980’lerden itibaren egemen anlayış olarak kendini ortaya koyan yeni sağ politikalar kapsamında dünya genelinde gelişen ana bir eğilim olmuştur. Burada işleyen mantık, üretici kamu kurum ve kuruluşlarının karsız ve etkinsiz çalıştıkları, devlet bütçesine yük oluşturdukları yönündedir. Devletin ekonomiden el çekmesi ve piyasa güçlerinin ekonominin gidişatını belirlemede tek güvenli adres oldukları şeklindeki hakim yargı, özelleştirme ve serbestleştirme politikalarının hızla gündemleşmesi sonucunu doğurmuştur. Öyle ki, istikrarsız ekonomilerin ve makroekonomik dengesizliklerin günah keçileri olarak ilan edilen kamu iktisadi teşebbüslerinin biran evvel özelleştirilmeleri rekabetçi ve etkin bir iç piyasa yaratılmasının ön koşulu gibi gösterilmiştir. Bu doğrultuda Türkiye öznelinde, sırasıyla 1984, 1986 ve 1994 yıllarına ait üç yasa ve 1985 tarihli Özelleştirme Ana Planı ile özelleştirmelerin yasal dayanağı meydana getirilmiştir. Bu kapsamda köprü, otoyol, elektrik santralleri gibi altyapı birimleri de dahil olmak üzere toplam 240 kamu işletmesi özelleştirme kapsamına alınmış ve 2009 yılı itibariyle bunların 188’i bütünüyle özelleştirilmiştir (ÖİB, 2009).

Bu çalışma, yukarıda tarif edilen süreç içerisinde 2001 yılında özelleştirme kapsamına alınan kısa adı ile TEKEL’in (Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü) 2008 yılında özelleştirme işleminin tamamlanmasının ardından, bu sürecin hem TEKEL çalışanı işçiler hem de tütün üreticisi açısından ele alınması ve bugün içinde bulundukları duruma ışık tutulması için kaleme alınmaktadır.

Ek bilgiler

  • Yazar Özgün Akduran
  • Yıl 2008
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi

Almanak 2007Tekel işçileri 18 Şubat 2008’de Ankara’da ÖİB önünde protesto yürüyüşü yapmıştı. Şubat Ankara eylemi, taşraya dağılmış Tekel fabrikası işçilerinin, ortak mitingi olması bakımından büyük önem taşıyordu. Evrensel Gazetesi’nin eyleme ilişkin haberi şöyleydi:

TEKEL’in özelleştirilmesi için teklif vermenin son günü olan dün Ankara Tekel işçilerinin kararlı ve öfkeli mücadelesine tanık oldu. Yoğun kar yağışına, yolların kapanmasına rağmen binlerce Tekel işçisi Ankara’da, ÖİB önünde oldular.

Sendikacıların “eylem bitti, dağılalım” anonsuna tepki gösteren işçiler sendikacıları da hedef alırken, saatlerce dağılmadı, caddeyi trafiğe kapatıp, “ölmek var, dönmek yok” sloganı attılar.

“Bu meydanlar şahit olsun ki, biz bu fabrikaları ölümüne savunacağız” diyen [Tek Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Türkel], fabrikalara teklif verenlere ve satacağını düşünen iktidara da “asla izin vermeyeceğiz” diye seslendi. TEKEL’in fabrikalarını vatan bildiklerini ve savunma andı içtiklerini [belirtti] Türkel, Başkanlar Kurulu’nu olağanüstü toplayıp, mücadele kararı alacaklarını, yapacakları eylemi Türkiye’nin şimdiye kadar görmediğini söyledi. “Öyle eylem yapacağız ki Türkiye’nin aklı karışacak” diyen Türkel, eylemin bittiği çağrısı yaptı. Bu anonsa tepki gösteren işçiler, “Hani söz vermiştiniz, niye geldik o zaman buraya” dediler.”

“Sendikacıların “eylem bitti, dağılalım” anonsuna tepki gösteren işçiler sendikacıları da hedef alırken, saatlerce dağılmadı, caddeyi trafiğe kapatıp, “ölmek var, dönmek yok” sloganı attılar.”

Ek bilgiler

  • Yazar Erhan Bilgin
  • Yıl 2007
Yayınlandığı kategori Küreselleşme

Almanak 2006 Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK), ilk olarak 2000/92 sayılı karar ile, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ.’yi özelleştirme kapsamına almıştır.1 Kısmi hisselerin satışının ardından özelleştirme için öngörülen sürenin kısalığı nedeni ile ÖYK’nın 31.01.2005 tarih ve 2005/17 sayılı kararı ile özelleştirme süreci 31.12.2006 tarihine kadar uzatılır. Bu süre içerisinde özelleştirmelerin yapılabilmesi için, ÖYK 2005 yılının sonunda 2005/130 sayılı kararla2 Bor, Ereğli ve Ilgın Şeker Fabrikaları’nın3 (tüm çalışanlarıyla birlikte) tüm hisselerinin ve Kayseri Şeker Fabrikasının ise devlette olan cüzzi hissenin özelleştirme programına alınmasına karar verir. Söz konusu fabrikaların blok satış yöntemi kullanılmak suretiyle özelleştirilmesi ve özelleştirme işlemlerinin 18 ay içerisinde tamamlanması kararının ardından, özelleştirmeye karşı mücadeleler, şeker sektörü içerisinden örgütlenmeye başlar. Bu fabrikaların, TŞFAŞ’nin elindeki en büyük üç fabrika olması nedeni[1] ile gerek sektörün içerisinden gerekse sektör dışından tepkilerin artması sonucu özelleştirme sürecinde sonu iptale giden ertelemeler olur. 

2005 yılı ortalarında, şekerin özelleştirilmesinde danışmanlık ihalesini kazanan Şrmalar tarafından,[2] coğraŞ bölgelerin gruplanması kıstası ile Bor, Ereğli, Ilgın ve Ankara Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi yönünde Özelleştirme Strateji Raporu Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na (ÖİB) sunulur. Fakat daha sonra, hükümet Ankara Şeker Fabrikası’nın değeri yüksek arsasını Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bedelsiz devredebilmek için bu fabrikayı özelleştirme programına almaz.[3] Programa alınan üç fabrika ise Sümer Holding A.Ş.’ye devredilerek özelleştirme ihaleleri açılır.

 

[1]  “Türk Şeker, zarar eden fabrikaları kârlı fabrikalarla sübvanse ederek bu fabrikaların faaliyetine imkân tanımakta ve Hazine'ye yük olmaktan korumaktadır.” Kapasite ve üretim maliyetleri açısından en iyi durumdaki bu 3 fabrikanın elden çıkması durumunda, ekonomik ölçekte olmayan diğer fabrikaların üretime devam edemeyecekleri ve rekabet şanslarının hiçbir şekilde olamayacağı yaygın bir kanıdır (Taylan Kıymaz 2002. Şeker Politikalarında Yeni Yönelimler ve Türkiye’nin Konumu. İktisadi Sektörler Ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, DPT, Ankara).

[2]  Bunlardan en önemlisi, dünyanın 50’den fazla ülkesinde şeker üretimi ve ticareti yapan İngiliz ED&F Man (Edward Desborough and Frederick Man) Şrmasının Şnansal kolu olan Man Group PLC’dur. 

[3]  Şeker-İş Dergisi Sayı 104

Ek bilgiler

  • Yazar Bayram Ünal
  • Yıl 2006
Yayınlandığı kategori Küreselleşme

Almanak 2005AKP, ANAP’tan devraldığı liberal miras ile “babalar” gibi önüne gelen her şeyi satacağını pervasız Maliye Bakanı’nın ağzından sermaye adına dile getirirken, ne yazık ki işçi sınıfı adına aynı “pervasızlıkta” bir cevap çıkmamıştır. Zira, Türkiye’de sendikalar özelleştirmenin arkasındaki felsefeyi tam algılayamamış, bu nedenle gereğince bir mücadele vermemiştir. Bu nedenle, sendikal politikalar ve işçi sınıfı adına bu “vahim” durumu soğuk kanlı olarak değerlendirmekte yarar var.

İşçi sınıfı ve sendikalar açısından bakıldığında özelleştirmenin ilk çağrıştırdığı şey işsizlik, düşük ücret ve sendikasızlaştırmadır. Bunlar işçi sınıfının doğrudan hissettikleridir. Bir de özelleştirmenin kimliksizleştirme, karaktersizleştirme ve benzeri dolaylı etkileri vardır ki bunlar sınıf bilinci açısından çok daha büyük önem taşır. Özelleştirmenin doğrudan ve dolaylı olarak işçi sınıfında yarattığı tahribat korku, umutsuzluk ve sınıf bilincini köreltmektir. Bu nedenle, özelleştirme, basit bir kamu malını, işletmesini özelleştirme olarak değerlendirilmemelidir.

Ek bilgiler

  • Yazar Yüksel Akkaya
  • Yıl 2005
Yayınlandığı kategori Küreselleşme
Almanak 2005Özelleştirme, belki de Türkiye’de üzerinde en fazla söz söylenen, yazılan, panel, yapılan, toplantı düzenlenen bir “konu”. 1980 sonrasında, 150’yi aşkın yerli kitap bu konuya hasredilmiş bulunuyor. Makaleleri, toplantı sonuç notlarını, broşürleri eklediğimizde küçümsenmeyecek bir kağıt yığını ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Nicelik bakımından, sermaye sınıfının ve örgütlerinin özelleştirmeyi toplumun bütününde benimsenir kılmak için harcadığı enerjiyle kıyaslanmasa da, özelleştirmenin dolaysız olarak hedef aldığı işçi sınıfı örgütlerinin kitap, broşür, bildiri, biçimindeki yayınları, yapılan toplantıların notları vb. küçümsenecek boyutta değildir.
 
Denilebilir ki, işçilerin muarız veya mağdur olduğu ama onu dolaysız olarak ilgilendiren hiçbir konuda, sınıf örgütleri, bu kadar yaygın “araştırma” yaptırmamış, eser yayınlatmamış, toplantı düzenlememiş, “bağımsız yargıyı” yani mahkemeleri bu kadar meşgul etmemiş, nihayet bu kadar şikayet eder bir mevkiye sahip olmamışlardır.
 
Ne yazık… Bütün bu çalışmaların ortaya koyduğu sonuçların “tesirini” artıracak, yegâne silah olan sınıfın kitlesel gücü bir türlü seferber edilememiştir! Çok sayıdaki “araştırmanın” veya “geçimini” sınıftan sağlayan akademisyenlerin çalışmalarından seferberlikten vazgeçilmesi gibi bir sonuç çıktığı veya böyle bir sonuç çıkması için “araştırmalar” yaptırılmış olabileceği sorununu burada ele almayacağız.

Ek bilgiler

  • Yazar Erhan Bilgin
  • Yıl 2005
Yayınlandığı kategori Küreselleşme

Almanak 2005Yıllardır özelleştirme konusunda atılan adımlar IMF ile yapılan stand-by anlaşmalarına bağlı uygulamaya konulan “istikrar programı” adı altındaki ekonomik programlar kapsamında gerçekleştiriliyor.

Geçmişe dönük kısa bir hatırlatma

Hükümetler IMF’nin talimatları doğrultusunda bugüne kadar izledikleri politikalarla ülke ekonomisini tam bir saldırı ve yağma ekonomisine çevirdiler. Siyasi iktidar bayrağını Bülent Ecevit hükümetinden devralan Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığındaki AKP hükümeti de, 18 Nisan’dan bu yana izlediği politikalarla bir IMF hükümeti olduğunu
kanıtladı ve kanıtlamaya devam ediyor.

Bugüne kadar yapılan özelleştirmelerle ülke kaynaklarının büyük bir bölümü satılırken, Türk Telekom da AKP hükümetinin yoğun çabalarıyla Oger Telekom’a peşkeş çekildi.

2000 yılında, o zamanın hükümetinin başarılı olarak değerlendirdiği özelleştirmelerden elde edilen 6 milyar dolardan çok daha fazla bir servet 15 gün içinde yabancılar tarafından Türkiye’den kaçırıldı. 2000 yılı boyunca 160 kuruluş tamamen satılırken, özelleştirme politikaları 2001’den bu yana stratejik kuruluşları kapsayarak devam edegeldi.

Ek bilgiler

  • Yazar Levent Dokuyucu
  • Yıl 2005
Yayınlandığı kategori Küreselleşme
Ara...